San Cristobal günlerimize ara verip eşyalarımızın büyük kısmını Kjellgilin evinde bırakıyoruz ve Palenque’ye doğru yol alıyoruz:) Yol da yol ama! (Oaxaca-Zipolite yolu kadar korkunç değil gerçi) Emadur (mide bulantısı için ilaç) aldım yolun tamamına yetmedi ki yol 6 saat falan. Dönüşte elimde az sayıda olan anti-m (mide bulantısı için daha etkili bir ilaç) almak şart! Ben bu ızdıraplar içindeyken Ali’de yolda okuyor, yazıyor, çekirge yapıyor ama virajlar ona banamısın demiyor!
Palenque ve Bonampak’a 3 gün ayırıyoruz. İlk gün piramitlere gidiyoruz; yağmur ormanlarının arasında harika bir antik kent. Antik kentin içinde bir de küçük şelale var. Gördüğümüz tüm piramitler çok etkileyiciydi ama sanırım yeşilin içinde olduğu için Palenque Piramitleri daha da bir güzel. Rehber kitabımızda yazdığına göre harabelerin gördüğümüz kısmı kentin sadece %35 lik bölümüymüş.
Palenque’de görülmesi gereken bir diğer güzellik Agua Azul. Sabah erkenden hazırlanıp çıkıyoruz ve tüm günümüzü geçiriyoruz burada. Dönüşte otostop çekiyoruz ve Macar 2 amca alıyor bizi. Bir tanesi Meksika’da yaşıyormuş uzun yıllardır. Meyveleri acı sosla yiyecek kadar Meksikalı olmuş artık.
Şimdi sıra geldi Bonampak’a nasıl gideriz kısmına. Bu kısımla ilgili internette pek bilgi bulamadığımız için detaylıca anlatmak istiyorum nasıl gittiğimizi. Turlar kişi başı 650 peso civarında yani çok pahalı. Kendi kendimize nasıl gideriz, ne olur ne biter diye araştırırken saat oluyor akşam 11 ve haliyle tur falan ayarlayamıyoruz. Sabah erkenden kalkıp araç bakınıyoruz ve Bonampak’a 8-10 km mesafede yer alan San Javier’e gitmemiz gerektiğini öğreniyoruz. Aracın saat 10’da kalkacağını söylüyorlar ve bu da 2 saatten fazla beklemek demek. Anayola çıkıp otostopla şansımızı deneyelim diyoruz. Otostop konusunda değil ama kahvaltı konusunda şansımız iyi gidiyor ve benzinliğin orada çok lezzetli tacocu buluyoruz. Epey yol kenarlarında takıldıktan sonra kuzu kuzu şehre dönüp saat 10’daki araca biniyoruz. Yol inanılmaz güzel, tam da araç kiralayıp gezmelik. Bu arada giderken de gelirken de hem polis tarafından hem de komünler tarafından pek çok kez durduruluyor aracımız ve aranıyoruz. Yaklaşık 2,5 saatlik bir yolculuktan sonra San Javier’e geliyoruz. Bonampak’a doğru giden yolun orada bir kulübe var ve içindeki kadın 20 şer peso vermeden yol vermiyor bize. Ortalıkta pek araç yok, bir tane taksi geliyor ve 200 pesoya götürüp geri getireceğini söylüyor. Cık, kabul etmiyoruz, başlıyoruz yürümeye. 2-3 km kadar yürüyoruz. Ne bir araç geçiyor ne bir insan var ortalıkta. Yol sağlı sollu bildiğin balta girmemiş orman. Sonra yol kenarında bir vosvos görüyoruz genç şoförüyle birlikte. Bonampak’a götürmek, 1 saat beklemek ve dönüşte geri getirmek üzere 100 pesoya anlaşıyoruz ya da anlaştığımızı sanıyoruz. Harabelerin oraya geldiğimiz zaman çocuk paranın tamamını istiyor, biz de bırakıp gitme ihtimaline karşı hepsini vermek istemiyoruz haliyle. Öyleydi böyleydi derken 50 peso verdikten sonra söylenerek gidiyor çocuk. Ve Bonampak’dayız! Antik kente girmeden önce yine giriş ücreti ödüyoruz kişi başı 52 peso. Bizden ve müze görevlisinden başka kimsecikler yok. Buraya özellikle gelmemizi Kjell önerdi, çünkü Bonampak’da mayalardan kalma orijinal renklerini hala koruyan kalıntılar ve resimler bulunuyor. Bonampak keşfedilene kadar mayaların sadece yıldızlar, kuşlar, böcekler, çiçekler vs. ile uğraşan bir toplum olduğu sanılıyormuş. Bonampak’daki resimlerden, aslında onların da oldukça vahşi ve şiddet içerikli ritüelleri olduğu anlaşılmış. Mesela mayalarda da kan akıtmanın kutsal olduğu; din adamlarının dillerini, ellerini ve penislerini keserek tanrı için kan akıtma ve insan kurban etme ritüellerinin olduğu Bonampak’daki çizimlerden anlaşılmış. Kanları ateşin üzerine akıtarak çıkan dumandan tanrıların memnun olup olmadığını anlıyor ve gelecekle ilgili yorumlar yapılıyormuş. Piramitlerin ve yağmur ormanlarının tadını iyice çıkarıyoruz, antik kent kapatmış gibiyiz : ) Çıkışa doğru yürüdüğümüzde vosvoslu çocuk tabi ki ortalıkta yok. Yine başlıyoruz yürümeye. 4- 5 km yürüdükten sonra bir araba geliyor nihayet ve 50 pesoya bizi San Javier’e geri götürüyor. Oradan Palenque’ye giden bir dolmuşa biniyoruz. Sonuç olarak tur olmadan da Bonampak’a gitmek zor da olsa mümkün.Turla gitmenin avantajı aynı zamanda Yaxchilan’ı görmek olabilir.
Ertesi sabah 9:30 otobüsüne biletimizi alıyoruz San Cristobal için. Gelirken Kjell ve Rosario gece yolculuğu yapmamamızı önermiş ama biz çoktan biletimizi aldığımız için gece gelmiştik. Bu defa onları dinliyoruz, ne olur ne olmaz. Anti-m ile yol gayet iyi geçiyor : ) San Cristobal’e vardığımızda yine bir evimize gelmişlik hissi var üstümüzde. Son kez dolanıyoruz sokakları, akşam eve giderken mezdeke müzikleri duyuyoruz bir yerlerden. Sesin geldiği yere gittiğimizde okul gösterisi olabileceğini tahmin ettiğimiz bir salonda hem yetişkin hem de çocuk grubunun oryantal danslarını izliyoruz. Bir an bi dakka yaa nerdeyiz biz hissi yaşasak da güzel bir sürprizdi. Oradan çıktıktan sonra yol üstünde başka bir etkinliğe denk geliyoruz, önce çok eğlenceli bir dans üstüne de Meksika’nın İbrahim Sadri’sinden bir şiir : ) Ahh Chiapas…
Bu arada her ne kadar denk gelemesek de Meksika’nın Ölüler Gününden söz etmeden geçmeyelim. Meksika’da her yıl Kasım ayının başında kutlanan ölüler günü dünyada içinde “ölüm” barındıran ama üzüntü ya da yas içermeyen tek kutlama sanıyorum. İnsanların ölmüş olan yakınlarının sevdikleri yemekleri hazırladıkları, mezarlarının başında en sevdikleri şarkıları çaldırdıkları; ölen yakınlarının o gün onlarla birlikte olduğuna inandıkları son derece sıra dışı ve renkli bir kutlama ölüler günü. Yaşam ve ölümün bir arada olduğunu hatırlatması açısından görülmeye değer sanırım. Biz bu sefer denk gelemedik belki başka sefere.. Gerçi sevgili Lale ve İlker çok güzel anlatmışlar, görmüş kadar olduk biz de : ) Şu linklerden okuyabilirsiniz;
https://1a1e.wordpress.com/2015/02/22/san-cristobal-de-las-casas-meksika/
http://birdunyaturu.com/post/107999566749/san-cristobal-de-las-casas-meksika
Çok severek yaklaşık 40 gün kaldığımız Meksika’dan sonra Guatemala’ya gitme vakti geldi. Rengarenk giysileri, ufacık tefecik bedenleri, emekleri ve güzellikleriyle aklımızdan çıkmayacak Meksikalı kadınlar için bir şiirle veda ediyoruz Meksika’ya..
AZTEK KADINI
Yürür ırmak kıyısında, çıplak, sağlıklı, yeni yıkanmış, yeni
doğmuş geceden. Yazdan derlenmiş mücevherler yanar
göğsünde. Yanardağın ağzında büyür mavi, neredeyse kara
ot, kurumuş ot, örterek dişiliğini. Karnında kanatlarını açar
bir kartal, iki bayrak sarılır birbirine ve su dinlenir. Çok
uzaklardan gelir, o nemli ülkeden. Çok az kimse gördü onu.
Gizini açıklıyorum size: Gündüzleri, bir taştır yolun
kıyısında; geceleri, bir ırmak, akar erkeğin yanında.
Octavio PAZ
Çeviri: Ali Cengizkan